Makale
Batı’nın Rehin Aldığı Avrupa Müslümanları (2)
‘Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır’ mısraında Sezai Karakoç, verili bu dünyada zafer ve yenilgilerin esasında aynı ÅŸey olduÄŸunu betimliyor. Öyle ya; bütün güç ve kudret telakkileri ile kahredici iktidarların beka vehimleri, zamanın taraf tutmayan ritmi içinde yok olup gitmiÅŸler, sonsuzmuÅŸ gibi görülen yokluk, yoksunluk ve mazlumiyetler parlak bir zaferle nimete gark olmuÅŸlardır. Tarih çarkının devinimlerinde zaferlerin ya da yenilgilerin çarkın hangi bölümlemelerine denk geldiÄŸini anlamak, neyin zafer neyin yenilgi olduÄŸunu ayırt etmek oldukça güç.
Ashabı Kehf’in gençleri, sapkın toplumsallıklarını reddedip hicrete karar verdiklerinde, ortaya koymuÅŸ oldukları batıl olandan ayrışma iradesi onları Allah’ın yardımı nimetine kavuÅŸturmuÅŸtu. UyumuÅŸlardı ve uyanmışlardı ki her ÅŸey tarih olmuÅŸ. Toplumsallık felaha ve rızaya eriÅŸmiÅŸ, Mü’min gencin satıcıya uzattığı zulmün hükümranlık sembolü para çoktan tedavülden kalkmış, paraya darp edilen maÄŸrur müstekbirin resmi ancak birkaç meraklının, bir avuç antikacının mesleki ilgisine mazhar olarak sanki hiç yaÅŸamamış gibi kalakalmış…
Sömürgeci politiÄŸin üretimleri olan psikolojimiz, yakın geçmiÅŸimizi travmatik bir tema dâhilinde algılamanıza neden oluyor. Genelde Batı’yı özelde ise Avrupa’yı algılayış biçimimizdeki tedirginliÄŸin nedenlerini haklı kılacak bir geçmiÅŸ var ÅŸüphesiz. Fakat bu tedirginlik, rehin olmanın, rehin kalmanın daha açık bir ifade ile mutlaklaÅŸtırılmış bir yenilmiÅŸlik psikolojisi dâhilinde kendimizi sürekli rehin hissetmeyi haklı çıkaramaz.
Başımızın eÄŸik, boynumuz bükük olduÄŸu karanlık bir gecede, en umulmadık bir coÄŸrafyadan, bir iÅŸaret fiÅŸeÄŸi gibi atılan Bosna Cihadı ümmet olabilmenin izzetini bir mıh gibi çakıvermiÅŸti batılın kalbine. Diplomatik konuÅŸmaların münafıkça perdelediÄŸi zulmün reel politik söylemleri, Aliya Ä°zzetbegoviç’in yalın ve sahih itirazları ile parçalandıkça gri Avrupa’nın rengârenk olana yönelik nefreti de katlanmıştı. Bosna Müslümanları rehin kalmayı kabul etmemiÅŸlerdi. Daha önemlisi kendilerini rehin hissetmeyi bırakmışlardı.
Avrupa algımız ‘eÅŸitsiz karşıtlık’ psikolojisi üzerinden çalışıyor. Algımızda Ä°slam coÄŸrafyaları salt bir coÄŸrafya olmadığı kadar Avrupa’da salt bir coÄŸrafya deÄŸil. Yakın geçmiÅŸimizin trajik hikâyesinden hareketle oluÅŸturduÄŸumuz tarih bilincimiz, sahih olmayan bir sahiplenme ile DoÄŸu-Batı karşıtlığı genellemesinin çıkmaz sokaklarına düÅŸüyor. Hindistan’ın ya da Çin’in Müslümanlara yaptığı zulümler, Avrupa’nın azmettirici etkisinden uzak olduÄŸu için mi gündemimizi fazlaca iÅŸgal etmiyor. Yoksa DoÄŸulu ve sömürgeciliÄŸi yaÅŸamış olma ortak paydasında buluÅŸuyor olmamız mı Hindistan’ı ve Çin’i affettiriyor.
Müslüman soykırımı yapmış ve yapmaya da devam eden Rusya ile hangi ortak paydada buluÅŸuyoruz? Onları da affediyor oluÅŸumuzda Avrupa’nın Rusya’yı kendilerinden saymıyor oluÅŸlarının bir etkisi var mı?
‘Ä°slam Avrupa’nın asli bir unsurudur’ önermesini duyduÄŸumuz zaman takındığımız ÅŸüpheci tavrın arka planında inÅŸa etmiÅŸ olduÄŸumuz Avrupa’ya yönelik ‘eÅŸitsiz karşıtlık’ algımız yatmaktadır. Güncel Avrupa’nın tarihsel Avrupa’nın bir devamı olup olmadığı yönündeki analizlerin kıymeti, travmatik tarih bilincimizin algısı ile sınırlı. Fakat Ä°slam Avrupa’nın asli bir unsuru:
Birincisi; her insan gibi Avrupalı da Müslüman olmaya adayıdır. Hidayetin kime ne zaman hangi ÅŸart altında nasıl ve niçin nasip olacağını takdir ve tespit edemeyiz. Avrupa’nın uzak geçmiÅŸindeki Hıristiyanlık etkisi oldukça önemlidir. Hıristiyanlık tahrif edilmiÅŸ vahyi kaynaklı bir dindir ve ‘ortak olan sözde’ buluÅŸabilme umudu her zaman mevcuttur.
Ä°kincisi; Avrupa, Ä°slam ile Arap Müslümanlarının fetihçi hareketleri ile oldukça erken tarihlerde tanışmış, medeniyet ve kültür birikimlerine Ä°slam’ı da dâhil edilmiÅŸtir. Güncelde ise Ä°slam Dünyasının birçok coÄŸrafyasından köle, iÅŸçi, asker, göçmen vb. sıfatlar ile kopup gelmiÅŸ Müslüman topluluklar birkaç kuÅŸaktır Avrupa’da yaÅŸamaktadırlar ve geriye dönmek gibi bir niyetleri olmadığı da ortadadır. Daha önemlisi; DoÄŸunun da Batının da sahibinin Allah (c.c) olduÄŸunu unutuveriyoruz.
Hükümranlık art alanına sahip zafer ve yenilgi algılamalarımız Avrupa’yı uzak ve yakın geçmiÅŸi ile beraber düÅŸman olarak görmemizin ana nedenidir. Åžüphesiz Avrupa sömürgeci politiÄŸi ile düÅŸmanımızdır. Avrupa ve Ä°slam Dünyasının uzak tarihsel düÅŸmanlıkları biri birini tamamlayan düÅŸmanlıklar olarak asgari ölçüde bir eÅŸitlik üzerine kuruluydu. 1400’lü yıllardan itibaren Avrupa’daki geliÅŸmeler nihayetinde Ä°slam Dünyasını sömürgeleÅŸtirdi. Adına modernizm dediÄŸimiz Avrupa’nın yeni durumu Avrupa’nın kendi uzak geçmiÅŸi ile de hesaplaÅŸmasını içermiÅŸ, sömürgelerinde yaÅŸattığı trajediler kadar bir yıkımı kendi içinde de gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Avrupa kendi dışındaki dünyayı yıktığı kadar kendisini de yıkmıştır.
Yukarıda zikredilen eÅŸitsiz karşıtlık kavramı tam da yıkımın artık bir ölçüsünün kalmamış olmasına iÅŸaret ediyor. Sömürgeci çıktıların ölçüsüzlüÄŸü mutlak yenilmiÅŸlik psikolojisini oluÅŸturunca sömürgeci muhatap mutlak bir güce dönüÅŸüyor. DüÅŸünsel ve eylemsel planda artık bu psikolojiden çıkılması gereklidir. Günceldeki Ä°slam Dünyasının kan gölüne dönmesinin arka planında Avrupa’nın ölçüsüz yıkıcılığının etkisinden fazla Ä°slam Dünyasının kendi hastalıklarından kaynaklanan nedenleri var. Ä°slam Dünyasının kendi kendisine oluÅŸturduÄŸu yıkımını meÅŸrulaÅŸtıran eÅŸitsiz karşıtlık sendromu kaynaklı söylemler artık anakronik bir duruma karşılık gelmektedir.
Ä°slam Dünyasındaki siyasal ufuk karartmalarının temel nedeni; anakronik eÅŸitsiz karşıtlık algısının oluÅŸturduÄŸu özgüven eksikliÄŸinin büyüttüÄŸü karşıtına olan bağımlılık psikolojisidir. Ä°slam Dünyasının bağımlılık psikolojisi, Avrupa’nın ölçüsüz yıkım politiÄŸini bir miras olarak devralmasına neden olmuÅŸtur. Bu miras, Avrupa’daki Müslümanları rehin tutmaya yarar iÅŸlevsellik ile Avrupa siyasal aklı tarafından bulunmaz bir fırsat olarak kullanılmaktadır.
(Devam edecek)
Henüz yorum yapılmamış.